merhametini parmak uçlarına kilitlemiş bir kadın şefkat tohumu ekiyordu, Annabel Lee’nin ağustos görmemiş buğday renkli saçlarına oysa tanrının cennetinde, kayıp yüzlü kızların cehennem ürkekliğini taşırdı Annabel Lee ve aydınlığa aralık bırakılmış gecelerde eylül yalnızlığı yaşar isyanlar sunardı nisan çiçekleri arasında şubat soğuğuna en çok ölüm planları yapardı Annabel Lee tanrı alınmasın ölümsüzlüğüne diye arka sokağında gizlediği arafta … vebalı bir kadındı Annabel Lee esmer gözlü adamların soğuk döşeklerinde kaybolur yalnızlık, sol kaburgasında sömürge altına girdiği zamanlarda göz damarlarında kadehler kaldırırdı taze ayrılıklara ve alın çizgilerinde tutsak ettiği kaderine dudak payı mesafe bırakırdı eflatun gecelerin yorgun parmak uçlarında ağlamazdı Annabel Lee üşümezdi sevemezdi kulak memesi hizasına varan sarışın erkekleri kaybolurken neşter gözlü oğlanların nasırlı omuz çukurlarında '’ölelim mi?'’ dedi tetiği çektim iki şakağımın arasında Annabel Lee’nin sıcak bakışlarını hissettim sonrasını hatırlamıyorum sadece gittiğini gördüm... Yazar: Hatice Kübra Doğru Çizer: İpek Keylansoy